Son zamanlarda bir çok branş hekiminin hastalardan duyduğu cümledir: “bende nodül varmış” Özellikle tiroiddekileri genel cerrahlar, endokrinologlar, ses tellerindekinin KBB uzmanları, akciğerlerdekini de biz göğüs hastalıkları uzmanları hastalara söyleriz ya da onlardan başka hekimlerce söylenmiş olduğunu duyarız.
Akciğerde nodül demek anormal doku birikimi demektir. Bu ya akciğer dokusunun anormal görünümü ya geçirilmiş patolojilerin kalıntısı, ya doğuştan olan bazı görünümler ya da yeni gelişen anarşik doku oluşumu (kanser başlangıcı) şeklinde olabilir.
Nodül tek olabilir(soliter), birden fazla olabilir(multpl). Akciğerin değişik alanlarında bulunabilir: parankim dediğimiz iç kısmında ya da plevra dediğimiz üzerindeki zarda olabilir.
Nodüller genellikle kişide hiçbir semptom ve bulguya sebep olmayabilirler. Çoğunlukla da zararsızdırlar. Nodüller sıklıkla tesadüfen çekilmiş olan akciğer filmleri ya da tomografilerinde saptanırlar. Her nodül kanser değildir, her nodül kanser habercisi de değildir. Ancak bu kadar çok gündemde olmalarının nedeni bir kısmı kanser habercisi ya da kanser olabilir; akciğer kanseri gibi “erken tanı hayat kurtarır” söylemi tam da bunlar için geçerlidir. Böyle erkenden yakalanıp alınmış olan kanser nodülleri nedeniyle kanserden ölmeyen 20-25 yıl takip ettiğim hastalarım az değil.
Peki hangi nodüller takip edilmeli, hangilerinin üzerine sonuna kadar gidilmelidir? Öncelikle bilmemiz gereken ana noktalardan biri nodüllerin ilk görüldüğü anda bazı belirtileri bu konuda bize yol gösterici olabilir:
- Nodülün büyüklüğü,
- Kenarlarının şekli-şemali yani düzeni,
- Nodülün bulunduğu alan, yeri yani lokalizasyonu,
- Nodülün çevresinde bulunan akciğerin kendi dokusuyla ilişkisi,
- Nodülün homojen ya da heterojenliği içinde kireçlenme odaklarının olup olmaması,
- Nodülün yoğunluğu, dansitesi
- Nodül sayısı,
- Kişinin kliniği: başka bir yerinde bir hastalık durumunun olup olmaması vb.
İşte tüm bu özellikler, hatta bazen daha da fazlası göz önüne alınarak akciğerdeki nodüller için tüm dünyadaki uzmanlık derneklerinin neredeyse üzerinde hemfikir olduğu durum nodül ilk görüldüğünde 2 yoldan birine karar vermektir:
- İzle: Yukarıda bahsedilen özellikler nodüller için iyi şeyler düşündürüyorsa belli bir süre izlenir. Ki bu süre genellikle ortalama 2 yıldır; Görüldükten sonra ilk kontrol 3-6. ayda, sonra 1.yılda kontrol yapılır ve son izlem 2.yılın sonunda yapılır. Eğer bu süre içinde nodülde kötü yönde bir değişiklik oluşmazsa ya da küçülür/kaybolursa nodülün peşi bırakılır; kafadan silinir. Özellikle son dediğim 2 kelime oldukça önemlidir. Gerçekten de doktorunuz artık “takibe gerek yoktur” derse, kafadan da silmek gerekir. Değilse doktor doktor gezilip yıllarca “nodülüm var” derdi geliştirilip, yılda 8-10 tomografi vs çektirerek başa başka belalar sarılır…
- Ancak nodülün ilk görüldüğü an yukarıda ifade edilen özellikler eğer kanser başta olmak üzere önemli bir durumun habercisiyse, böyle bir izlenim verirse nodülün peşinden o an için “sonuna kadar gidilir”. Yani nodülün ne olduğunu anlamak için eldeki her türlü olanaklar kullanılır: daha ileri görüntüleme incelemeleri (PET vs), markırlar, seroloji, biyopsi hatta ameliyat dahil her yol denenir.
Özetle nodül kelimesi kişiyi ne paniğe sevk etmeli ne de rehavete kaptırılmalıdır. Her nodül kişinin kendi doktoruyla beraber izleyeceği, karar vereceği bir sorundur. Sağlıklı günler dilerim.
ATELEKTAZİ
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Halk arasında çok sık duyulan bir kelime olmamasına rağmen duyulduğunda ya da özellikle radyoloji raporlarında fark edildiğinde insana ürküntü veren bir kelimedir. Kelime anlamı kabaca “sönme” demektir. Akciğerlerimiz bilindiği gibi hava ile tama yakın doludur, bu hava her bir nefeste büyük oranda değişime uğrar, tazelenir. Hava akciğerlerimizin parankim denilen kısmına kadar trakea dediğimiz ana soluk borusu aracılığıyla girip, bronş ve bronşçuklar dediğimiz ağaç dalları gibi 22 dallanmayla parankimi doldurur. İşte bu bronş veya bronşçuklardan birinin içten ya da dıştan bir baskı ile tıkanması halinde gerisine dışarıdan hava gelemeyecektir; hatta bir modder sonra basınç farkıyla o alanda bulunan hava da diğer alanlara kaçacaktır ve o alan adeta sönecektir. Bu sönme durumu sadece akciğer dokusunun o alanda kalması anlamına gelir. Tıkanan bronş ne kadar büyükse gerisindeki akciğer alanı da o kadar geniştir dolayısıyla o alanda bir boşluk oluşur. Akciğerin o alanı solunuma katılmayacaktır artık bu eksikliği komşu alanlar karşılamaya çalışacak; sönen alan genişse oranın eksiğini gidermek için daha fazla hava alıp şişecektir…
Atelektazi kendi başına bir hastalık değildir; bir durumdur. Bir veya birden fazla patolojinin bir sonucu, komplikasyonudur. Ortaya çıkacak semptomlar da atelektaziye sebep olan durumun yaratacağı hasara bağlıdır. En korkutucu hal yabancı cisim tıkamasıdır; ki eğer bu trakeada olursa her iki akciğer birden havasız kalacağı için boğulma-asfiksi- gelişir. Özellikle çocuklarda, ya da yetişkinde bir şey yerken birden bunun solunum yoluna kaçması eğer Hemlich manevrası denilen girişim yapılmazsa hastaneye yetişmeden kaybedilme riski vardır. Eğer bu yabancı cisim ana bronşlardan ya da lob bronşlarından birini tıkarsa aynı şekilde geride kalan akciğer sönecek, atelektazi oluşacaktır.
Atelektazi aynı zamanda bronşlara dıştan bası sonucu da oluşabilir ki bunun nedeni de komşu alanlardaki bir kitle, nodül, patolojidir. Atelektazinin belirtileri tekrar ifade etmek gerekir ki yapan nedene göre değişiklik gösterir: nefes darlığı, öksürük, tıkanma, hırıltılı/zorlu solunum vb
Atelektazi yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bronşlarda tıkanma sonucu sönme olarak ifade edilse de bazen çok küçük dallanmalarda; 18-22. Dallanmalardaki patolojiler sonucu yani küçük bronşiolleri etkilen durumlar sonucu da oluşabilir ki bu da disk atelektazisi, segmenter atelektaziler olarak ifade edilir: ameliyat sonrası derin nefes alamama, sekresyonları tam atamama, dyafragmların tam hareket etmemesi; kilo/obezite sonucu altta akciğer alanlarının sıkışması gibi nedenlerle de oluşur. Bunlar da çok velirti vermeyebilir. Burada özellikle ciğere pıhtı atması sonucu gelişen disk atelektazilerini gözden kaçırmamak gerekir. Pulmoner tromboemboli denilen pıhtı atması olayları erkenden fark edilirlerse erkenden de tedavi edilme olanağı doğar.
Özetle atelektazi bir hastalık değildir, bir tespittir; bir çok sebebi vardır; tedavi ve takip de bu sebeplerin bilinmesi ve tedavisiyle olanaklıdır.
AKCİĞER KANSERİ
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Günümüzde tüm kanserler içinde erkeklerde en sık görülen akciğer kanseri; akciğer dokularında bulunan anormal hücrelerin kontrolsüz çoğaldığı bir hastalıktır. Akciğer kanserinin en sık 3 sebep: sigara içimi, asbest lifleri solunması, radon gazına maruz kalınmasıdır. Dünyada tütün sarma makinasının keşfinden sonra tütün ürünlerinin tüketimi giderek artış göstermiş ve sigara içme alışkanlığındaki artışa paralel olarak akciğer kanseri sıklığı da giderek artmıştır. Son birkaç dekattır dünyadaki en sık kanser türü olan akciğer kanseri, 2012 yılında 1.8 milyon yeni vaka ile tüm yeni saptanan kanserlerin %12.9’unu oluşturmuştur. Ülkemizde akciğer Kanseri Haritası Projesi’nden alınan verilere göre akciğer kanseri erkelerde 100 binde 75, kadınlarda 100 binde 10 olup, yıllık beklenen yeni hasta sayısı yaklaşık 30 bindir. Akciğer kanseri hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için önemli bir ölüm nedenidir. Dünya genelinde ve Amerika’da hem erkeklerde hem de kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en sık nedeni olup, tüm kanser ölümlerinin kabaca 1/5’inden (%19.4) sorumludur. Bu sayı her yıl meme, kolon ve prostat kanserinden dolayı kaybedilen hasta sayısı toplamından daha yüksektir.
Akciğer kanserinde risk faktörleri: Akciğerlerimiz dışarıya açılan bir organdır ve dış ortam havasını kullanır. Bu nedenle nefes ile alınan havadaki her türlü madde sağlığımızı etkileyebilir.
Sigara kullanımı akciğer kanserinin en sık görülen nedenidir (%90’dan fazla). Günlük içilen sigara sayısı, sigara içme süresi, erken başlama yaşı, dumanı derin çekme ve katran miktarı ile kanser gelişme riski artar. Sigara dumanında 4000’den fazla kimyasal ve 70’den fazla kanser oluşumuna neden olan madde olduğu bilinmektedir. Sigara dumanına pasif olarak maruz kalınması da akciğer kanseri riskini arttırmaktadır. Pasif içicilik kalp hastalıkları ve diğer rahatsızlıklara neden olabileceği gibi akciğer kanseri riskini de artırır. Kendileri sigara içmedikleri halde ev veya işyerlerinde pasif olarak dumana maruz kalan kişilerde akciğer kanseri gelişme riski % 20-30 artmaktadır.
Asbest: ülkemizde önemli bir kanser sebebidir. Bazı toprak ve kayalarda bulunan saç gibi ince liflerdir. Doğal bir mineral olup yanmaz ve yalıtkan özellikleri nedeniyle inşaat ve bazı üretim işlerinde (gemi, izolasyon ve otomotiv) kullanılmıştır. Bu tür işlerde çalışan kişilerde mesleksel olarak asbest liflerine temas söz konusu olabilir. Bununla birlikte ülkemizde bazı bölgelerde toprağın doğal yapısında bulunduğundan çevresel temas da önemlidir. Solunum havası ile alındığı zaman asbest lifleri akciğeri zedeler ve sonunda bir çeşit akciğer kanseri olan mezotelyoma gelişir. Asbest teması akciğer kanseri olasılığını 1.5-5.4 kat arttırırken, sigara içen kişilerde bu risk daha fazladır.
Radon gazı: Toprağın doğal yapısında bulunur. Amerika’da akciğer kanserinin en sık ikinci nedenidir. Ev içi radon maruziyetinin en önemli kısmı binanın temelindeki toprak ve kayalardır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda ev içi radon gazı düzeyi sınır değerlerin altında bulunmuştur.
Diğer kanserojenler:
- Uranyum, berilyum, vinil klorid, nikel kromat, kömür ürünleri, hardal gazı, klormetil eterler, petrol ürünleri gibi kansere yol açan kimyasallara maruziyet
- Akciğer kanseri aile öyküsünün olması
- Yüksek düzeyde hava kirliliği
- İçilen suyun yüksek oranda arsenik içermesi
- Akciğerlere radyasyon tedavisi uygulanması
- Akciğerde bazı hastalıklar sonrasında kalan yara izi (skar)
- Diyetle ilgili şimdiye kadar yapılmış çalışmalarda çelişkili sonuçlar alındığından bu konuyla ilgili net bir görüş ve öneri henüz oluşmamıştır.
Akciğer kanseri belirtileri nelerdir? Ne yazık ki, hastalığın erken döneminde hastaların genellikle bir şikayeti olmaz ya da mevcut şikayetler hastalar tarafından önemsenmez. Öksürük ve halsizlik gibi şikayetler olsa bile bu şikayetlerin başka nedenlere bağlı olduğu düşünülebilir. Özellikle sigara içen insanlar öksürüklerinin sigaraya bağlı olduğunu düşünerek dikkate almayabilir. Bu durum hastalığı tehlikeli yapan en önemli özelliğidir. Hastaların çok az bir kısmında tanı sırasında herhangi bir belirtiye rastlanmaz ve bu hastalar genellikle başka bir nedenle çekilen akciğer grafisi sonrası tanı alırlar. Akciğer kanseri tanısı konulan hastalarda belirtiler tümörün akciğer içindeki yerleşimine, büyüklüğüne, yayılım yerine ve yayılma derecesine bağlı olarak çeşitlilik gösterir.
Tümörün kendisinin ve göğüs içi yayılımına bağlı en sık görülenler;
- 15 günü geçen devamlı ve yoğun öksürük
- Bir bölgeye lokalize ağılar özellikle de geçmeyen giderek artan göğüs, omuz ve sırt ağrıları
- Hiç balgam çıkarmayan bireyde 15 gübü geçen balgam ya da balgam miktar ve renginde değişme: özellikle de kanlı balgam ve kan tükürme
- Astım ve KOAH’ı olmayan kişide giderek artan, sebebi bilinmeyen nefes darlığı
- Ses kısıklığı
- Yutma güçlüğü, bozukluğu
- Baş ağrıları ve beraberinde boyun ve yüzde şişlik
- Göz kapağında düşme
- Hışıltılı solunum
- Tekrarlayan bronşit veya zatürre atakları
Eğer akciğer kanseri göğüs kafesi dışına yayılmışsa şikayetler vücudun başka yerleri ile ilgili olabilir. Akciğer kanserinin sık yayılım gösterdiği vücudun diğer yerleri arasında akciğerin diğer kısmı, karaciğer, lenf bezeleri, beyin, böbrek üstü bezleri ve kemikler sayılabilir. Böyle bir durumda aşağıdaki şikayetlerden bazıları yukarıdaki şikayetlere eklenebilir.: Başağrısı,, Bulantı, kusma, Denge bozukluğu, baygınlık, hafıza kaybı, Cilt altı şişlikler, Kemik veya eklem ağrısı, kemik kırıkları, Genel halsizlik, Kanama, pıhtılaşma bozuklukları, İştah kaybı, açıklanamayan kilo kaybı, Kaşeksi (kas erimesi), Yorgunluk
Akciğer kanserinden korunma: Akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır. Akciğer kanserlerinin en önemli nedeni tütün ve tütün ürünlerinin kullanımıdır. Bu nedenle hastalıktan korunmada en önemli faktör sigaraya başlamanın önlenmesi ve içenlerde bıraktırılmasıdır. Özellikle gençleri hedef alan koruyucu programlar çok önemlidir. Akciğer kanseri tanısı olup sigara kullanmaya devam eden hastalar da sigarayı bıraktırma yönünde cesaretlendirilmelidir. Sigara kullanmaya devam edilmesi bu hastalarda ikinci bir kanser gelişme riskini ve uygulanan tedavilere bağlı yan etki olasılığını arttırmaktadır. Radyasyon maruziyetine neden olan akciğer grafisi veya bilgisayarlı tomografi gibi tetkiklerin zorunlu olmadıkça yapılmaması önerilir. Bunun yanısıra asbest, radon ve zararlı gaz ve kimyasallara maruziyetin önlenmesi kanser riskini azaltabilir. Çevresinde veya işyeri solunum havasında asbest lifleri bulunan kişilerde akciğer kanseri riskinin azaltılması için profesyonel koruyucu solunum maskeleri kullanılması gerekir.
BRONŞİT
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Kelime anlamı bronşların iltihabıdır. Bu iltihap bakteryel/viral nedenler gibi enfeksiyonlar sonucu olabileceği gibi kimyasal gaz-toz ya da organik etkenler, alerjik durumlar gibi enfeksiyöz olmayan iltihabi/enflamasyon/irritan/tahriş durumları sonucu da oluşabilir.
Allerjik nedenler sonucu ortaya çıkan, tekrarlayan bronşitler astım’ın habercisidir hatta eski kitaplarda buna eozinofilik bronşit te denilmektedir.
Çalışma ortamlarda kimyasal maddelere bağlı olarak ortaya çıkan bronşit endüstriyel bronşit olarak da adlandırılmaktadır.
Bronşitin en önemli belirtisi öksürüktür. Öksürük balgamlı olabileceği gibi kuru vasıflı da olabilir. Öksürük şiddetli olunca gerginlik sonucu göğüs ön ve yan taraflarında ağrı da oluşabilir, hatta bu ağrı sonucu kişi öksürmeye bile korkar hale gelir.
Nefes darlığı, hırıltılı solunum da sıklıkla görülür. Nefes darlığı hava alma ya da verme durumunda sebep olan etkene, fizyopatolojiye göre değişkenlik gösterir. Balgamla kan gelmesi nadirdir. Bu şikayetleri dışında özellikle sebep enfeksiyöz ise ateş, kırgınlık, halsizlik gibi genel yakınmalar da olur. Olay daha üstte, larenks de işe karışmışsa ses kısıklığı da olabilir.
Takip ve tedavi tamamen yapan nedene göre değişkenlik gösterir. Bu nedenle öksürük, balgam, hırıltılı solunum, nefes darlığı olan kişilerin en yakın bir hekime başvurmaları tedavi planlaması açısından en doğru yaklaşımdır.
Eğer 2 haftayı geçtiği halde şikayetlerde tam rahatlama olmamışsa o zaman bir Göğüs Hastalıkları Uzmanının görmesi zorunlu hale geliyor demektir. Sağlıklı günler dilerim.
HORLAMA
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Kimse pek üzerine kondurmak istemezse de horlama oldukça yaygındır. Kimse horluyorum diye kendisi doktora gitmez. Çoğunlukla oda/ev partneri, hatta bazen komşular bile rahatsız olabilir.
Toplumda horlama sıklığının %40-50’lerde olduğu bildiren çalışmalar bile vardır ki bu horlamaların çoğu masum/alışkanlık tarzı habituel horlama dediğimiz şekildedir. Ne demektir bu? Yani horlama ile beraber özellikle uyku apnesini düşündüren diğer bulguların olmaması, tek başına ara sıra horlama durumunun olması halidir.
Evet, buradan hemen anlıyoruz ki horlamanın en sık nedeni ve bulgusu uyku apnesi durumudur. Yani bir kişide horlama ile beraber, kişinin yatak/oda partneri horlamalar sırasında kişinin bir süre nefesinin durudğunu birkaç sefer gördüğünü, kişinin tıkandığını, bir müddet geçtikten sonra gürültülü bir şekilde nefes aldığını görünce rahatladığını söylüyorsa aslında uyku apnenin en önemli ikinci belirtisi olan “tanıklı apne” tarif ediliyor demektir.
Bu iki bulgunun dışında uyku apnesi olan kişilerin uyku kalitesi iyi olmadığı için bunu gündüz ufak şekerlemeler şeklinde geçirştirirler, oturur oturmaz hemen uyuklarlar. Hatta ben ders anlatırken bile birden uyuduğunu söyleyen hastalar gördüm. Hatta bir çok trafik ve iş kazasının sebebinin de bu uyku apne nedeniyle kişinin istemsiz uyku hali olduğu gösterilmiştir ki bu 3.belirtiye de “gündüz aşırı uykululuk hali” denilir.
İşte horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uykululuk hali ile birlikteyse işler fena demektir ki uyku apnesi yönünden mutlaka bir uyku testi merkezi kontrolünden geçmek gerekir. Çünkü horlama çok masum gibi görünmesine raşmen eüer sebep uyku apnesi ise kilosunun, tansiyonunun, kalp hastalığı, sık unutkanlıkları vb bir çok olayın da sebebidir bu uyku apnesi…
PULMONER FİBROZİS
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Fibrozis nasırlaşma demektir ya da bir yerde kalıcı kollajen birikimi sonucu oranın yapması gereken fonksiyonu artık yapamaması durumudur.
Akciğer fibrozisi intersitisyel akciğer hastalıkları dediğimiz 250’den fazla değişik patolojiyi barındıran grubun dışında da hemen her türlü enfeksiyöz-enflamatuvar hastalık sonucu gelişir. Başka bir ifadeyle akciğer fibrozisi aslında yapan neden her neyse onun verilmiş olan tedavilerden fayda görmediğinin, olayın son döneme girdiğinin bir ön bulgusudur. Ancak bu konuda hemen korkup da paniklememek gerekir, günümüzün gelişen tıbbında oldukça ciddi yaklaşımlarla bu duruma bile müdahale imkanı vardır.
Fibrozisin doğrudan bir bulgu ve belirtisi yoktur. Kişinin hastalığının sebep olduğu şikayetleriinin daha da artması, daha önceden verilen tedavilerle 3-5 günde geçerken giderek geçmez hale gelmesi durumudur. Özellikle nefes darlığı, bunun giderek günlük çalışma ve yaşam kalitesini etkileyecek duruma gelmesi önemli belirtilerdendir. Bu nedenle kişinin takipte olduğu merkezin kontrolünden çıkmaması, tanı,takip ve tedavi planlaması açısından oldukça önemlidir.
SOLUNUM YETMEZLİĞİ
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Solunum yetmezliği solunum sisteminin iflası demektir. Başka bir ifadeyle solunum sisteminin ana yaşamsal görevi olan “dışarıdan oksijen alınması bunun tüm doku ve hücrelere ulaştırılıp yararlı hale geldikten sonra karbondioksit başta olmak üzere ortaya çıkan metabolizma artıklarının atılması” işlevini yerine getirememesi durumudur.
Solunum yetmezliği kendi başına bir hastalık değildir; birçok solunu sistemi ya da başka sistemlerin solunum sistemini etkilemesinin son noktasıdır. Dakikalar, saatler, günler içinde ortaya çıkarsa akut solunum yetmezliği denilir. Bunun ana nedeni solunum sistemine ait nedenler: zehirlenmeler, toksikasyonlar, enfeksiyonlar, kalp yetmezliği, ciğere pıhtı atması vb durumlardır. Akut solunum yetmezliği hızlı bir şekilde müdahale edilirse günler içinde düzelme durumu da söz konusudur. Haftalar, aylar, yıllar içinde süreğen olan hastalıkların geri dönüşü olmaması sonucunda solunum sisteminde ortaya çıkan asli görevini yerine getirmemesi durumuna da kronik solunum yetmezliği denilir.
Solunum yetmezliği tip-1: hipoksemik ve tip-2:hiperkapnik solunum yetmezliği olarak da 2 ana grupta incelenir. İlkinde olay sadece oksijen eksikliğinin olmasıdır. Tip-2’de ise oksijen yetmezliğinin de bir ileri aşaması vardır; metabolizma artığı sonucu ortaya çıkan karbondioksit ve diğer metabolitlerin atılamaması söz konusudur.
Solunum yetmezliği gerek nedeninin ortaya konulması, gerekse de takip-tedavisinin planlanması için iyi bir göğüs hastalıkları merkezinde değerlendirilmeyi gerektirir.
ÜST SOLUNUM YOLU HASTALIKLARI
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Hastanelerde belki de en sık görülen durumdur. Hemen hemen herkes yılda birkaç defa anjin oldum, farenjitim, boğazlarım ağrıyor vs. der. Üst solunum yolu dediğimizde dışa açılan bronşlar olarak tanımladığımız burun, ağız, farenks, bademcilikler, ses telleri, boğaz, trakeayı kapsar. Bunlara göre de hastalıkları değişir: rinit, farenjit, tonsillit, larenjit, trakeit vd.
Üst solunu yolları hastalıkları yapan nedenlere göre (enfeksiyonlar, tahriş, irritasyonlar, tıkanmalar, yabancı cisim, allerjik ve kimyasal maruziyetler) klinik belirti gösterirler. Ancak çoğunlukla boğaz ağrısı, burun akıntısı, öksürük, hapşırık, ateş, halsizlik, kırgınlık yakınmaları ön plandadır.
Üst solunum yolu hastalıkları çoğunlukla iyi bir fizik muayene ile sebebi ortaya konularak gerekli tedavi, istirahat, önerilerle birkaç gün içinde düzelir. Eğer tam rahatlama olmazsa nedeninin ortaya konulması için bir KBB ya da Göğüs Hastalıkları uzmanının da görmesi gerekebilir.
UYKU APNESİ
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Apne kişinin solunumunun en az 10 saniye süreyle durması durumudur; bunun uykuda oluşması durumuna ise uyku apnesi denilir. Uykuda oluşan bu durma çoğunlukla horlamayla beraberdir. Kişide horlama atakları sırasında, her horlamada ya da birkaç horlamadan sonra solunum durur ve peşinden daha gürültülü bir horlamayla solunum tekrar yerine gelir.
Temel neden kişide üst solunum yollarındaki yapısal anotomik değişiklikler sonucunda solunumun özellikle gece sürdürülmesinde fonksiyonel sıkıntı olması durumudur. Bu kişiler çoğunlukla kilolu, kısa boyunludurlar. Özellikle sırt üstü yatınca bu durum daha da artar. Horlama ve uykuda apne durumu kişinin kendisi çoğunlukla fark etmez, yatak partneri ya da evdekiler fark ederler. Kişide çoğunlukla dolaylı bulgular vardır: kilo hatta çoğunlukla obezite, tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı, gündüz dikkat dağınıklığı, konsantrason eksikliği, yorgunluk ve bu nedenle sık şekerleme/uyuklama gereksinimi gibi…
Uyku apnesi için 3 temel semptom vardır:
- Horlama
- Tanıklı Apne
- Gündüz aşırı uykululuk hali
Bu şikayetleri olan kişinin en yakın Göğüs Hastalıkları/KBB ya da nöroloji polikliniğine başvurması uygundur. Uyku apnesi birden fazla sistemi etkilediği için birden fazla bronşı ilgilendirir. Santral nedenlere bağlı uyku apnesine santral uyku apnesi denir ki bu durum nörologları ilgilendirir. Üst solunum yollarındaki bir tıkanıklık şüphesi olması hali KBB’yi ilgilendirir. Olayın hemen her aşaması solunum etkilediğinden Göğüs hastalıklarını ilgilendirir.
Uyku apnesi tanısı polisomnografi denilen uyku testiyle konulur. Bu test ya hastanede ya da mobil cihazlarla evde kişiye yatmadan önce bir takım elektrotlerın bağlanarak kaydın alınması işlemidir. Uyku apnesinin ağırlık derecesine göre tedavi planlaması yapılır: cerrahi, cihaz, ilaçlar vb.
VEREM (TÜBERKÜLOZ) HASTALIĞI
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Hemen hemen insanlık tarihiyle eşdeğer olan verem hastalığı hala önemini korumaktadır. Nedeni solunum yoluyla yayılan verem mikrobu (mikobakteryum tüberkülozis)’dur. Büyüklüğü 2-4 mikron olan verem mikrobunun kaynağı mikrop saçan verem hastalarıdır. Özellikle kapalı, havasız ortamlarda hasta kişilerin öksürük, aksırık, hızlı solunum hareketleri ile damlacıklar ortama saçılır ve ortamda bulunan kişilere bulaşır. Verem mikrobu bulaşmış herkes illaki verem hastası olacak değildir. Dünyada yaşayan her 3 kişiden birinin verem mikrobu taşıdığı sanılıyor. Bunu veremin cilt testi (PPD -Tüberkülin testi) ya da kan testleriyle ortaya koymak olasıdır. Verem mikrobu taşıyan kişilerin %5’i hayatlarının bir döneminde bağışıklık sistemini etkileyen bir durum olursa mikrop aktive hale gelir akciğerler ya da başka sistemlerde: lenf bezleri, böbrek, kemik vs hastalık yapar.
Verem %80’den fazla oranda akciğerde görülür. Kişide uzun süren öksürük, balgam, özellikle akşama doğru olan hafif ateşin gece düşnesi sonucu gece terlemesi, kan tükürme, halsizlik, kilo kaybı vs.
Verem teşhisi verem mikrobunun gösterilmesi, kan tahlilleri, akciğer filmleri vb yöntemlerle konulur.
Verem %100 tedavisi olan bir hastalıktır. Toplumsal bir hastalık olduğu için teşhis, tedavi takibi çoğunlukla bu konuda ülkelerin oluşturdukları sistem ve organizasyonlarca yürütülür. Ülkemizde de bu konuda oluşturulmuş olan verem savaş dispanserleri hala aktiftir.
ZATÜRRE (PNÖMONİ)
Kudret International Hospital-Göğüs Hastalıkları Bölümü
Zatürre akciğerin parankim denilen hava değişiminden sorumlu alanın iltihaplanmasıdır. Çoğunlukla pnömokok denilen zatüre mikrobu ile oluşur. Ancak diğer mikroorganizmalar, virüsler, atipik bakteriler de zatüreye sebep olabileceği gibi organik maddeler (aşırı duyarlılık-hipersensivite pnömonileri), kimyasal maddeler de sebep olabilir.
Bakterilerin sebep olduğu zatürede kişide sıklıkla ateş vardır. Ateş aniden ortaya çıkar, 39-40 dereceye varabilir, titremeler, halsizlik, öksürük, balgam, nefes darlığı olabilir. Zatüre olan akciğer alanı yaygınsa öksürükle batıcı tarzda ağrılar da oluşur.
Zatüre tanısı bu şikayetleri olan kişilerin fizik muayenesi, laboratuvar ve görüntülenme yöntemleri ile rahatlıkla konulur. Tanı konulduğu an bir an önce tedavi başlanması yayılmasını, ilerlemesini önleyecektir. Erken tanı ve tedavi hayat kurtarır.